29 Şubat 2008 Cuma

karahindiba


okyanustaki rüzgar ı okurken farkettim. ben artık kimseyi, hiçbir şeyi özlemek istemiyorum. tüm özlemlerimden kurtulmak istiyorum. beni bileğimden yakalıyorlar çünkü. oysa ben artık bağlı kalmak istemiyorum. sorumlu olmak istemiyorum. bunun en büyük sebebi özlediğim kadar özlenmemem hissi sanırım. ne fena.

bütün özlemlerim karahindiba gibi puf yapınca uçuşsunlar isterdim.

28 Şubat 2008 Perşembe

födödö


ben fdd' yi hiç sevmem. ama her yıl türkiye geneli sınavına girerim. hiçbir zaman da almazlar kapıdan. hep "yarım saat erken gelin" derler ama 5 dk öncesine kadar dersane kapısının önünde bekletirler. bir de bu sınav kışın olduğu için donarız soğuktan. nöronlarımız bile buz tutar, aksondan dentrite impuls gitmez. o derece yani. bi de azar işitiriz. "yassah gardeşim anlamıyonuz mu yav" diye. aman iyi ki bi türkiye geneli sınavınız var, alın sizin olsun.

26 Şubat 2008 Salı

318

normalde sevmeyiz biz zat-ı alini. hiç sevmeyiz hem de. ama bu sefer bülent ersoy' a bir alkış.

23 Şubat 2008 Cumartesi

deşifre

"mesela bizim sınıfta bi çocuk var kek yapıp duruyor. yaptığı kekler bazen annemin kekinden bile güzel oluyor. "

normalde paragraf başına böyle başlanmaz. ben ösym'nin yalancısıyım valla. başlanabilir bence. ben başlarım, güzel olur. aslında ben ösym'nin yalancısı olmak istemiyorum. ben devlet su işleri' nin yalancısı olsam daha iyi kıvırabilirmişim gibi geliyor. "hayır efendim biz söylemiştik belediyelere sorunu" derim, aradan çekilirim gibi geliyor. ama illa ösym' nin yalancısı olacaksam önce eleştiri ve yazı işlerini birbirinden ayırırdım. yıllardır süren bu kaosa bir dur demek şerefine nail olmak isterdim. "koca koca adamları neden yarıştırıyoruz? " demek isterdim. bir de "benim kulvarım farklı" demek isterdim, kendini at zanneden petek dinçöz misali. artık paragraf sorularına eleştirmen ve yazarların dışında konu bulmak için adam toplardım sokaktan. konunun akışına uymayan cümleleri ayrıştırıp rencide etmez; öyle kabul edip severdim. sonra ben sayfa sonlarına diğer sayfaya geçiniz yazısı koymazdım. o içgüdüye bile sahip olmayan insanlar geçmesin, kalsın hep o sayfada isterdim. maksat rakip elemek.

22 Şubat 2008 Cuma

özgürkız


bağımsızlık gibisi yok azizim. hele üzgünsen hiç sahte avutmalara gelemiyor insan. özlemişim git başımdan aysel hallerimi. bir ferahlık, bir özgürlük sorma gitsin. tek tabanca takılmak rahat bir durum.

bir de bazı şeylerin sevgiyle aşılmadığını öğrendim. bilirsiniz ki kimya ve ben sevişmeyiz pek. o beni sevmez bense ondan nefret ederim. halbuki eski kimyacım nasıl da iyi bir insandı. hatta kristensenn' in de dediği gibi beni hayretlere düşürecek kadar iyi bir insandı. çok severdim. ama dersiyle ilgim alakam yoktu. şimdi ise kendini adıyaman' ın hanım ağası zanneden bir kimyacıyla karşı karşıyayım. bir tesbih hediye etsem tüm engellerimiz yok olacakmış havasında duruyor ama içimde hiç istek yok. enteresandır ki kimyam da onu gördükten sonra gözle görülür biçimde düzeldi.

ha bir de bön bön bakan insanlara oyuncak tren hediye etmek arzusu var içimde. bilmiyorum kendimi ne kadar tutabilirim.

19 Şubat 2008 Salı

gayet normal


dünya'ya polonya'dan teğet geçsem normalim venüsü delip geçer mi?

17 Şubat 2008 Pazar

kaybolursam şarkı söyle

ey blog çok üzgünüm. insan aynı hatayı defalarca yapar mı? kendi kalesine bile bile gol atar mı? ne biçim bi insan bu? sevmiyorum kendimi artık. bi kaç vakte kadar kendime gelmezsem kızma. ya da kızarsan kız bana ne. kaybolursam da şarkı söyle!

13 Şubat 2008 Çarşamba

never forget, never forgive.


bugün hiç üşenmedim tüm miskinliğime rağmen kalktım o kadar dersin üstüne bilkente gittim. 21.30' daki seansa kadar saçımı kestirdim, abuk alışverişler yaptım ve sonra bu muhteşemliği izledim. şu an sürünüyorum yorgunluktan, işin kötüsü ödevlerim dünya kadar. ama olsun.
değer mi? değer.
2 gün daha bekleyebilir miydim? bekleyemezdim. e o zaman sefam olsun.
yalnız uzun süre et ürünleri yiyebileceğimi sanmıyorum.

12 Şubat 2008 Salı

rewind

bazen ben rüyalarımda yaptığım esprilere o kadar gülüyorum ki uykumdan uyanıp gülmeye devam ediyorum. ha bir de bazen rüyalarımda "aa orası öyle olmadı" diyerek düzeltmeler yapıyorum, baştan görüyorum. bazen rüya gördüğümün bilincinde olarak "ooh ne güzel bedavadan dizi keyfi" diyorum. evet hatta ben gördüğü rüyalara göre yaşayan biriyim. rüyamda gördüklerime göre gerçek hayattan işaretler gözlüyorum. saçma filan ama eğlenceli bence. kesinlikle kalıplara sığdırmak değil. aksine kalıplar üzerinde sek sek oynamak gibi. kimsenin rüyasını dinlemek istemem mesela ben. ama kendi rüyalarımı anlatmaya da bayılırım. hayır hayır bencillik değil de paylaşımcılık diyelim. gün içinde kendimi rüyamda zanettiğim de çok olur. hatta küçükken ben bir rüyada yaşıyormuşum da benim dışımda herkes bunu biliyormuş gibi gelirdi. hatta bi kere sormuştum bunu anneme. iyi ki gülmemiş yoksa cidden bozulurdum.

11 Şubat 2008 Pazartesi

bir mum, iki mum, extremum

biz türevi ilk kez öğrenirken murat boz' un şarkısıyla çok dalga geçerdik. iyi de oldu dalge geçe geçe öğrendik. bi tane maksimum minumum sorusu kaçırdım mı? hayır, asla ve katta!
kendisine sesleniyorum integral için de bir şarkı yapsın onunla da iki dalga geçelim. gülelim, eğlenelim, öğrenelim. bize bunu çok görmesin.

10 Şubat 2008 Pazar

börülce

pazar günü en sıkıcı, en berbat gündür bence. pazartesi sendromu filan değil, yalan bence. ben pazar sendromu çeken bir insanım! bu sıkıcı pazarlardan kurtulabilseydim eminim en mutlu insan ben olurdum. sonra da gidip kendime yepyeni mutsuzluklar arardım. evet bunu istiyorum işte.

8 Şubat 2008 Cuma

muzdarip

evet çok muzdarip oldum ben bu lenslerden. kendime uygun lensi hala bulamamaktan şikeyetçiyim. kullandığım her lensin farklı bir özelliği güzel ama asla mükemmele ulaşamadım şimdiye kadar. birgün hiç üşenmeden oturup kendim üreticem o derece bunaldım yani.
aslında ben çok hastayım. kendi yoğun araştırmalarım sonucu anladım ki ileri derecede konjonktivit olmuşum. daha önce de olmuştum ama kendi yöntemlerimle geçirmeyi başarmıştım. dolayısıyla internete girip araştırma yapacak kadar merak etmemiştim adını. hatta bir keresinde tatilde olmuştu da deniz suyunun mucizevi etkisiyle düzelmiştim. fakat şimdi öyle değil. günlerdir yataktayım. yatakta olmadığım vakit sürahi nine gibi gözlüğümün altına peçete sıkıştırıp geziyorum. hayatımda ilk defa ders çalışmak arzusu ile yanıp tutuşuyorum ama gözümü açamıyorum.
doktora gitmeyi cidden istiyorum ama bana 3 gün sonrasına randevu veren doktordan ne hayır gelir çok da kestiremiyorum. şimdilik evde çay kompresleriyle idare ediyorum.
ayrıca araştırmalarıma göre bu hastalık lenf bezlerini de şişiriyormuş. çok güzel bak şimdi nasıl ferahladım anlatamam. zaten 2 yıldır lenf bezlerim yüzünden gitmediğim doktor, yaptırmadığım kan testi kalmadı. güzel ülkemin güzel doktorları önce lenfoma taşhisi koyup; sonra da "turp gibisin bişeyin yok" diyebilecek kadar iç açıcı olduklarından lenf bezlerim ve ben uçurumun ucunda duruyormuş gibi hissediyoruz kendimizi. ha şimdi hatırladım ben doktor olmaktan da bu yüzden vazgeçmiştim zaten. ben kendimi hiçbir doktora emanet edecek kadar güvenmiyorum hem.
bir gözümde arpacık bir gözümde konjonktivitim oturuyoruz işte öyle.

4 Şubat 2008 Pazartesi

mütemadiyen

lensimin tersini düzünü ayıramıyorum. iki türlü de takıyorum. sonra arpa arpa oluyorum, arpacık çıkarıyorum.

akşamları 10' a kadar yatmazsam sabah 5' e kadar uyuyamıyorum. babaanneme benziyorum günden güne. korkuyorum.

birisi bana bir iyilik yapmışsa içimdeki minnet duygusu o kadar kabarıyor ki utançtan yüzüne bakamıyorum. saçmalıyorum.

buluşmam gereken insanlar var. hepsine; "ben ders programıma göre sana haber veririm" diyorum. ama geri dönmüyorum. üşeniyorum.

3 Şubat 2008 Pazar

çutuf

interrail bizim rail.

2 Şubat 2008 Cumartesi

azdan seçsek olmaz mı?

-2 metrekarelik yatağımda televizyon kumandasını bulamazken; 160 metrekare evde mp3 çalarımı nasıl bulabilirim?

A) arayan mevlasını da bulur belasını da!
B) bulamazsın, hiç uğraşma kendini nihilizmin kollarına bırak.
C) aramazsan arama; çaldır kapat.
D) bulabilemezsin. şayet bulabilirsen iple boynuna tak, ilkokul silgilerin gibi.
E) giden gitti kalan sağlar bizimdir. üstüne bi bardak soğuk su iç koçum.

1 Şubat 2008 Cuma

ve yağmurumuz yok artık

ben küçüktüm bir zaman önce. bizim kreşte bir başak vardı. başağın babaannesi ona bir bez bebek yapmıştı. hepimize göstermişti ama hiçbirimizin oynamasına izin vermemişti. o kadar özenmiştim ki ben de hemen akşam anneanneme telefon açıp aynısından istemiştim. ertesi gün sabah; çizgi film izleyip nesquikimi içerken aniden gelivermişti anneannem ve dedem. canım benim sabaha kadar uyumayıp bana bebek yapmış meğer. bir daha da hiç kimse benim için böylesine değerli bir şey yapmadı. ah anneannem ah...

neden acaba?

bu aralar her duyduğumda kulaklarımı çın çın ettiren, tüylerimi diken diken yapan, kemiklerimi tıkırdatan; sevmediğim, sevmeyeceğim bir sözcük var.


MUTABAKAT


bak yine nası sinirlendim ya!

ama dünya yuvarlak

tekmetokat beni panikle sobelemiş unutulmaz film replikleri mimiyle. ilk defa sobelenmenin haklı gururuyla hemen yazıyorum.
işte stardust' ten öpözlü bir söz:
"dünyayı izlerken bir tek şey öğrendim; bazı insanlar göründükleri gibi değiller."
yav Yvaine nasıl da güzel farketmişsin. bazı şeyleri anlayabilmek için dışardan bakmak lazım tabi.
ben de bu heyecan ve melankoli karışımı hislerimle yorgun talebe yi sobelemiş bulunmaktayım. yazar mı yazmaz mı görür mü görmez mi kestiremiyorum ama sobeledim gitti.