5 Ağustos 2008 Salı
12 Temmuz 2008 Cumartesi
5 Temmuz 2008 Cumartesi

bu arada tatildeyken şu fotoğrafa uzun uzun baktım. receptayyiperdoğan'ın yüzündeki hınzırlığa, yanındaki işçinin mutluluğuna bakınız. bakınız yani. bir de hasankeyf'i sular altında bırakacak Ilısu Barajı ve nükleer santral projeleri için şöyle demiş kendileri ki:
“Geri adım atma söz konusu değil.”
ooofoff!
palavra
ömrümde görmediğim ve belki bir daha hiç göremeyeceğim hayvanlarla geçirdim zamanımı. ahtapotlarla yüzdüm, yengeçlerle yemek yedim, yılanlarla aynı evi paylaştım. çekirge yavruları ellerime kondu, kıyıp da kıpırdatmadım.
eğer ankara bir durak olacaksa geri dönmek şahane oluyormuş onu gördüm. dün gece geldim. bu gece istanbul' a gidiyorum. ilk defa tatil sonrası ankara senromu yaşamadım. iyi oldu.
burayı artık kapatmam lazım biliyorum ama yerine nasıl bir şey açsam hala karar veremedim. istanbul ilham verir sanırım. verir verir, bence kesin verir.
18 Haziran 2008 Çarşamba
pertev
öss dediğin tuhaf şey. bitince insan boşluğa düşüyor. günlerdir ikili kanepeyle aramda sıcak bir bağ oluştu. neyse ki yarın tatile gidiyoruz da bavul bahanesine biraz ayaklandım. bir de ördeği kuğuluya bırakmak zorundayım evde bir hüzün havası.
sınava gelecek olursak iyi diyelim iyi olsun. daha iyi olabilirdi tabi ama olduğu kadar artık. bende de böyle bir umursamazlık bir aymazlık... kendimi tanıyamaz haldeyim. o değil de ben bütün yıl integral çalıştım, organik çalıştım, asit baz çalıştım bilsem çalışmazdım. o ne sorulardı öyle ya. insan biraz zor sorar da yaptığımıza sevinir, tatmin oluruz sınavın ortasında. gerçi karmaşık sayılara da hiç çalışmadım biliyorum diye sonra avcumu yaladım. böyle de mal bi sınav işte. aman geçti bitti ya.
ha bu arada sınavdan önceki gece yine hiç uyuyamadım. üstelik o kadar gezip dolaşmama rağmen. abuk sabuk kabuslar gördüm. rüyamda "var mısın yok musun?" öss ile birleşiyomuş. kutulardan da para değil A -B -C-D-E çıkıyomuş. "kutumda E var hissediyorum" filan diyenler öldürdü beni sabaha kadar. biran önce VARIM deyip yarışmadan çekilmek istedim, olmadı tabi.
yapmam gereken çok şey var aslında. ama önce kitaplarımı torlayıp toplayıp çağdaş yaşamı destekleme derneği' nin kampanyasına göndericem. zaten çoğu boş olduğu için baya yararlı olacaktır.
şu an pertev bana bakıyor, ben pertev' e bakıyorum. normalde her sabah ötüp durur. yemek ister. ama bu sabah gıkını bile çıkarmadı zavallım. anladı tabi gideceğini. melül melül bakışları.
bu arada öss sabahı iki kaplumbağam da öldü. ne kadar şanslı bir insanım çok belli dimi! düztabanım ben zaten.
5 Haziran 2008 Perşembe
derdime bir çare
sakıp sabancı para sayar. para sayar da para sayar.
1s2 2s2 2p6 3s2 3p6 4s2 3d10 4p6 5s2
sibel can/ can sibel/ can can/ sibel sibel.
haydar paşa lisesinin nankör kantincisi rabiyanın cesedini fırlatalı aylar oldu yahu. zengin pablo cariyesine sandık aldı bile.
zihnimde bin çeşit formül var. o bin çeşit formülün bin çeşit çağrışımı var. o kadar çok ki çağrışımları hatırlayıp kendisini unutuyorum.
mavi küba var mesela. mV/qB bu bişeyin yarı çapıydı ama neyin? neyin neyin neyin? sınavda ben bunu hatırlamaya çalışırken çağrıiımlar birbirini çağırıyor ve beni kübaya götürüyor. kübada olmak vardı azizim diyorum. önümden sorular geçiyor ben kendimi okyanuslarda görüyorum. böyle berbat hallerdeyim. filmin en heyecanlı yerinde hayallere dalıp zaman kaybeden kız tadındayım. tadından yenmiyor yani, o derece.
sabahları kahvaltı yaparken kadın programları en büyük destekçim. çünkü hepsinde birer rehberlik uzmanı, hepsinde birer diyetisyen. öss öncesi bunu yiyin, şunu için, şunu kusun filan diyolar. umut fakirin ekmeği tabi. dikkatle dinliyoruz hepsini.
sınav yerim: gazi üniversitesi. geçen yıl da ordaydım. konuya vakıfım. gittim, gördüm, gezdim. bütün amfi gayet normal ama benim sıram kırık. olmasa şaşardım zaten. kader, kısmet.
bu arada köpek gitti. gitmek zorunda kaldı. hala bizim ama uzak diyarlarda bekçilik yapmakta. onun acısı dinsin diye ördek aldım. öyle şapşal bir halde ki hayvanlarla arası iyi olmayan babam bile gece gündüz peşinde koşturur oldu. çok zahmetsiz, çok şirin, çok inanılmaz. büyüyünce eve kümes yapcak halimiz olmadığından kuğulu parka törenle bırakılması uygun görüldü. gelmek isteyenleri bekleriz.
sınavda ağzıma takılan şarkılardan şikayetçiyim bir de son gün uyuyamıyorum. bir önerisi olan, "ben yaptım sen de yap" diyen varsa yazsın nolur. sınavdan bir gün önce gelip kontrol edicem.
10 Mayıs 2008 Cumartesi
keşkül
bu aralar napıyorum? ipini koparmışlar gibi geziyorum. tiyatrolar, konserler, söyleşiler, imza günleri filan derken ders dediğin zor dostum zor. akşamları bilgisayar olmadan, arada bir buraya yazmadan ders çalışasım gelmiyor azizim. haftaya çok detaylı yazacağım, hepinizin bloglarını yorum yağmuruna tutacağım ama şimdi gitmem gereken bir konser var.
zaten olmadı bu. özledim. çok özledim.
çok gecikmiş mim
♠ Dünyada en nefret ettigin , tü a.. k.. dedigin , icinden hergün sovdugun seyler neler neler bakalim bakalim?
tırnağımı bir stres anında katlederim ve o tırtıklanmış uç bütün gün beni fitil eder. şu günlerde de yoğun stres altında olduğum için en sinir olduğum mevzu budur.
♠ Bu blog aleminde sevmedigin, tiksindigin, hay allah kahretin, " ölsun bu ! " dedigin bir blogger var midir bakalim bakalim ?
yoktur. cidden!
♠ Cok Kufur eder misin ? O kadar ki butun insanliga fuck off cekebilecek raddeye gelir misin zaman zaman.. bazi bazi ?
çok küfür etmem. hatta küfür kapasitem kısıtlıdır. "salak, manyak" tan öteye çok nadir giderim. aslında gitmek lazım.
♠ Kufurlu bir blog gördugunde ne yaparsin ? amanin kiz kufretmis hemen cikayim mi dersin yoksa annene mi soylersin ?
aslında pek bir şey yapmam. ama bazen çok yaratıcı küfürler olduğunda ağzıma takılabiliyor.
♠ Bu sorulari nasil buldun ?
aslında şu an çok SALAK bir internet cafeden bağlandığım için sorulara kendimi veremedim, ucum bitmişti, zaten gece de elektrikler kesilmişti çalışamadan yazdım. öyle işte.
bu mimi de; hüma hanıma yolluyorum.
13 Nisan 2008 Pazar
rin tin tini mini hanım
yurtdışında okuyamıyorum. hazırlık hariç 4 yıllık lise eğitimi istiyorlar. hazırlık dahil 4 yıllık lise diplomamla sürünüyorum. hayır vardı da ben mi okumadım. peki neden yoktu? neyse hiç istemiyordum zaten. istanbul varken. pehh-iniz yani.
nutella kavonozuyla arkadaşlığımız fena halde ilerledi. sanırım bana kur yapıyor.
12 Nisan 2008 Cumartesi
devedikeni
bazen telefondan girip bakıyorum buraya, hasret gideriyorum. dün gece 3 sularında yaptım bunu mesela. indüksiyon akımını anlayamadığımı farkettim ve yaptım. duygu seli oldum biraz. iyi geldi. bir şeyler yazamasam da okumak iyidir, iyi. hem faydalı da oldu bozulması. biraz daha güzel çalışıyorum onsuz.
kısacası bi müddet yazamıycam ama sizi okumak iyi gelicek. arada güç vermek isterseniz, ya da ne biliyim anlamsız bişey bile yazmak isterseniz buna muhtaç olan biri olduğumu belirtirim. hadi öptüm.
9 Nisan 2008 Çarşamba
obenimdünyam
pencere önünde uyuyan güvercinlerin üzerine battaniye örtmeyi düşünürdüm. hatta girişimde bile bulunmuştum. ama hepsi puf olup uçmuştu. şimdi kaplumbağaları da pencerenin önüne koydum, yemek yemiyorlar. üzerlerine battaniye örtsem yeridir.
8 saat uykular yetmez oldu. soru başına bir dk hiç yetmemişti zaten bana. günler 36 saat filan olsun. nolur ya.
5 Nisan 2008 Cumartesi
4 Nisan 2008 Cuma
kapluş
arkadaşım Su; kendisine hediye edilen kaplumbağalara gösterdiği yoğun ilgisizlik sonucu onları bana verdi. ben tabi çok mutluyum ama hayvancıklar biraz sefil durumdalar. zafiyet başlangıcındalar bence. güzelim karidesleri bile yiyemiyorlar. kabuğu yumuşamış birinin mesela. diğerinin de gözünde sorun var. ölmelerine dayanamıyorum ve bu sefer ölmemeleri için herşeyi yapmak istiyorum. birkaç siteye baktım, herkes akvaryum dışında beslemenin ölümle sonuçlandığını söylüyor. yaptırırım ama yine ölürlerse elimde boş akvaryum hüzünlere dalarım. fikri ve bilgisi olanların desteğine her daim muhtaç olduğumu belirtir, herkese selam ederim.
2 Nisan 2008 Çarşamba
1 Nisan 2008 Salı
31 Mart 2008 Pazartesi
hurry up!
hem ben çelişkiler içindeyim. yıllardır aynı sorular beynimi kemiriyor ama sonuçta bütün şıkları eleyip iki şık arasında kalıyorum. insan sevdiği işi yapsa bile birgün ondan bıkar mı? başka kaçışlar arar mı? geçen gani müjde' yi gördüm ntv' de mesela, bıkmış adam. "öğrenciyken karikatür çizip kaçardım, karikatür mesleğim haline geldiğinde yazarak kaçmaya başladım ve en sonunda ondan da sıkılıp denizlere attım kendimi." dedi. geçenlerde bir blogda da buna benzer bir şey okudum. içimdeki sessiz çelişki iyice ayyuka çıktı. madem sevdiğimiz işten bile bıkıyoruz günü gelince; onu hep alternatif olarak saklamak hoş olmaz mı? sevmediğimiz işimizi bırakıp ona başlarız mesela bir gün. yoksa öyle olmaz mı? benim gibi tembel bir insan yeni bir başlangıç yapmayı göze alamaz mı? of bilmiyorum. aklım çok karışık. yardım!
30 Mart 2008 Pazar
o bir kahraman
29 Mart 2008 Cumartesi
kipat
elim kolum kitaptı çıktığımda. hiçbir imza kuyruğuna girmediğim halde 2 saatten fazla sürdü. uykusuz' un sırasına girmeyi ise aklımdan bile geçirmedim. otopark yerinden başlayan bir sıraya girecek kadar vazgeçmedim ayaklarımdan henüz. trt özelleştiriliyormuş onu öğrendim mesela. üzüldüm tabi. tübitak kitapları yine en güzelleriydi bence. ama burdan yetkililere sesleniyorum; ankara' da bir tanecik akm var, ucundan tutun da bi elini yüzünü düzeltin kardeşim. hadi rica ediyorum.
27 Mart 2008 Perşembe
pamuk dırt
26 Mart 2008 Çarşamba
dy/dx
bugün dershane çıkışı, çok güzide bir arkadaşım beni çekiştire çekiştire o pis kokulu sakarya caddesindeki aktarlara sürükledi. zaten yorgunum, argınım, yağmura maruz kalmışım bir de hanfendiye yasemin çayı alınacakmış, sanki çok içecekmiş gibi! dediğim gibi bu son zamanlarda bi furya haline geldiği için ilk gittiğimiz yerde taze bitmiş, başka birine gittik. "oh be hemen al da çıkalım" derken o güzide şahsiyet parası olmadığını farketmez mi? "ay neyse yarın geliriz" dedi. paramla evire çevire dövmek istedim onu oracıkta ama tüm içtenliğimle alınmasını sağladım o çayın. gerçekten çok da içtendim ama bu konuda. ben hergün aktar aktar dolaşıp çay arayamazdım, hem de içmeyeceğine emin olduğum bir çay için asla yapamazdım bunu. "parası neyse veririz" dedim ve bitti, gitti. kızılay dediğin yer zaten insanı zorlayan bir mekan. bir zaman sonra tahammül edemiyor bu zavallı bünye de. bu işin maddi yönüydü tabi. bunu bi kere yaşayıp atabiliyor insan üzerinden. yıllar sonra akla gelip iç burkmuyor yani.
iç burkan yönü ise şöyle; ben ilkokuldayken hepimizin birer dolabı vardı koridorda. hayır o amerikan filmlerindeki demir dolaplardan değildi. akşap, cici bici dolaplardı. dolap anahtarlarımızı sıkı sıkı sakladığımız dolaplardı. içine sulu boya kabı ve blok flüt koyduğumuz dolaplardı. henüz şimdiki gibi kaybetmezdim eşyalarımı. inanması güç ama tertipli zamanlarımdı. dolabıma da gözüm gibi bakardım. temizlerdim, düzenlerdim hatta mis gibi kokmasını isterdim. anneannem yaseminleri çok severdi ve bana da küçük bir yasemin spreyi vermişti. dolabıma ondan püskürtürdüm. ama her okulda kötü kalpli, popüler, pon pon kız tipliler vardır ya, bizde de vardı işte onlardan. birgün bana, "ay napıyosun sen? çok aradın mı o kokuyu ehihihi" demişlerdi. ömrümde nadir de olsa böyle durumlara cevap verebilmişliğim vardır. bu da onlardan biriydi. söz konusu anneannem ise çok güçlü olabildiğim zamanlardı zaten. ama hakettikleri cevabı vermem yıllar sonra bile içimin burkulmayacağı anlamına gelmiyordu. yıllardır yasemin çayını yeşil çayla karıştırıp içmem, kokusunu duymak istememem sanırım bu sebepten. hatta o yazıda yaseminlerden çok diğer konuya dikkat etmem de bu sebepten olmalı, bak şimdi farkettim.

24 Mart 2008 Pazartesi
21 Mart 2008 Cuma
behrengi

17 Mart 2008 Pazartesi
uaa/ uag/ uga
odtü mt' nin düzenlediği bir dizi konser vardı. sevdiğim grupları kaçırmıştım uyuşukluğumdan dolayı ama herhangi birine de gitsem umursamayacak durumdaydım. zorla insanları da çekiştirdim. tabi zorlamaya ve çekiştirilmeye dayanamayan bazı bünyeler hastalık belirtisi gösterip evlerine seğirttiler ama onu bile umursayacak durumda değildim. odtü' nün parkları bahçeleri hoş gerisi nahoş derdim hep. hele hele mimarlık fakültesinin kasvet dolu olduğunu düşünürdüm. ama o kasvet dolu bina geceyarısı gözüme bir vaha gibi göründü. orda okusam eve hiç gitmek istemezmişim gibi geldi. gündüz göründüğünden çok daha başka bir hali vardı. herşeyi iyiydi, hoştu ama tuvaletleri çok çok pisti. konser beş para etmezdi aslında. ama beş milyondu. kimin konseriydi? yakup' un. ses düzeni benim gibi bu işlerden anlamayan biri için bile berbattı ama bu o adamcıkların suçu değildi tabi. hem biz yine de "şu hayat bir garip bilmeceğğ, cevabı ne sendeğ ne bendeğğ" diye parçaladık kendimizi. güzel oldu.
sonra ben öss başvurumu yaptım. geçen yılki fotoğrafıma baktım da ne umut dolu gözlerle bakmışım. birden acıdım kendime. şu bir yıl içinde yaşadıklarımı o zaman söyleseler hiç ihtimal vermez, katiyen inanmazdım.
hem geçen gün köşede ağlayarak kraker yiyen kız bendim, haberin yok.
12 Mart 2008 Çarşamba
eser
11 Mart 2008 Salı
büyülü bir fener

9 Mart 2008 Pazar
7 Mart 2008 Cuma
4 Mart 2008 Salı
fenerim bahçem

yakında şu durumda olucam.
3 Mart 2008 Pazartesi
minnet
2 Mart 2008 Pazar
29 Şubat 2008 Cuma
karahindiba

28 Şubat 2008 Perşembe
födödö

26 Şubat 2008 Salı
23 Şubat 2008 Cumartesi
deşifre
normalde paragraf başına böyle başlanmaz. ben ösym'nin yalancısıyım valla. başlanabilir bence. ben başlarım, güzel olur. aslında ben ösym'nin yalancısı olmak istemiyorum. ben devlet su işleri' nin yalancısı olsam daha iyi kıvırabilirmişim gibi geliyor. "hayır efendim biz söylemiştik belediyelere sorunu" derim, aradan çekilirim gibi geliyor. ama illa ösym' nin yalancısı olacaksam önce eleştiri ve yazı işlerini birbirinden ayırırdım. yıllardır süren bu kaosa bir dur demek şerefine nail olmak isterdim. "koca koca adamları neden yarıştırıyoruz? " demek isterdim. bir de "benim kulvarım farklı" demek isterdim, kendini at zanneden petek dinçöz misali. artık paragraf sorularına eleştirmen ve yazarların dışında konu bulmak için adam toplardım sokaktan. konunun akışına uymayan cümleleri ayrıştırıp rencide etmez; öyle kabul edip severdim. sonra ben sayfa sonlarına diğer sayfaya geçiniz yazısı koymazdım. o içgüdüye bile sahip olmayan insanlar geçmesin, kalsın hep o sayfada isterdim. maksat rakip elemek.
22 Şubat 2008 Cuma
özgürkız

19 Şubat 2008 Salı
17 Şubat 2008 Pazar
kaybolursam şarkı söyle
13 Şubat 2008 Çarşamba
never forget, never forgive.

12 Şubat 2008 Salı
rewind
11 Şubat 2008 Pazartesi
bir mum, iki mum, extremum
kendisine sesleniyorum integral için de bir şarkı yapsın onunla da iki dalga geçelim. gülelim, eğlenelim, öğrenelim. bize bunu çok görmesin.
10 Şubat 2008 Pazar
börülce
8 Şubat 2008 Cuma
muzdarip
aslında ben çok hastayım. kendi yoğun araştırmalarım sonucu anladım ki ileri derecede konjonktivit olmuşum. daha önce de olmuştum ama kendi yöntemlerimle geçirmeyi başarmıştım. dolayısıyla internete girip araştırma yapacak kadar merak etmemiştim adını. hatta bir keresinde tatilde olmuştu da deniz suyunun mucizevi etkisiyle düzelmiştim. fakat şimdi öyle değil. günlerdir yataktayım. yatakta olmadığım vakit sürahi nine gibi gözlüğümün altına peçete sıkıştırıp geziyorum. hayatımda ilk defa ders çalışmak arzusu ile yanıp tutuşuyorum ama gözümü açamıyorum.
doktora gitmeyi cidden istiyorum ama bana 3 gün sonrasına randevu veren doktordan ne hayır gelir çok da kestiremiyorum. şimdilik evde çay kompresleriyle idare ediyorum.
ayrıca araştırmalarıma göre bu hastalık lenf bezlerini de şişiriyormuş. çok güzel bak şimdi nasıl ferahladım anlatamam. zaten 2 yıldır lenf bezlerim yüzünden gitmediğim doktor, yaptırmadığım kan testi kalmadı. güzel ülkemin güzel doktorları önce lenfoma taşhisi koyup; sonra da "turp gibisin bişeyin yok" diyebilecek kadar iç açıcı olduklarından lenf bezlerim ve ben uçurumun ucunda duruyormuş gibi hissediyoruz kendimizi. ha şimdi hatırladım ben doktor olmaktan da bu yüzden vazgeçmiştim zaten. ben kendimi hiçbir doktora emanet edecek kadar güvenmiyorum hem.
bir gözümde arpacık bir gözümde konjonktivitim oturuyoruz işte öyle.
4 Şubat 2008 Pazartesi
mütemadiyen
akşamları 10' a kadar yatmazsam sabah 5' e kadar uyuyamıyorum. babaanneme benziyorum günden güne. korkuyorum.
birisi bana bir iyilik yapmışsa içimdeki minnet duygusu o kadar kabarıyor ki utançtan yüzüne bakamıyorum. saçmalıyorum.
buluşmam gereken insanlar var. hepsine; "ben ders programıma göre sana haber veririm" diyorum. ama geri dönmüyorum. üşeniyorum.
2 Şubat 2008 Cumartesi
azdan seçsek olmaz mı?
A) arayan mevlasını da bulur belasını da!
B) bulamazsın, hiç uğraşma kendini nihilizmin kollarına bırak.
C) aramazsan arama; çaldır kapat.
D) bulabilemezsin. şayet bulabilirsen iple boynuna tak, ilkokul silgilerin gibi.
E) giden gitti kalan sağlar bizimdir. üstüne bi bardak soğuk su iç koçum.
1 Şubat 2008 Cuma
ve yağmurumuz yok artık
neden acaba?
ama dünya yuvarlak
işte stardust' ten öpözlü bir söz:
"dünyayı izlerken bir tek şey öğrendim; bazı insanlar göründükleri gibi değiller."
yav Yvaine nasıl da güzel farketmişsin. bazı şeyleri anlayabilmek için dışardan bakmak lazım tabi.
ben de bu heyecan ve melankoli karışımı hislerimle yorgun talebe yi sobelemiş bulunmaktayım. yazar mı yazmaz mı görür mü görmez mi kestiremiyorum ama sobeledim gitti.
29 Ocak 2008 Salı
melonkoliii
28 Ocak 2008 Pazartesi
rembetiko

puruftuf
dün ailecek seferber olduk, aşure yaptık. dedem bile yardıma geldi, o derece yani. bir kazan aşure yaptık. çok güzel oldu.
cümle kurasım yok ya...
26 Ocak 2008 Cumartesi
25 Ocak 2008 Cuma
uyku biraz uyku, bütün isteğim buydu
24 Ocak 2008 Perşembe
gece, kar ve test

23 Ocak 2008 Çarşamba
başka türlü birşey benim istediğim...
ben bazen fizik dersinin ortasında, bazen alışveriş yaparken, bazen de yatmadan önce bir şeyler düşünüp çok mutlu, çok umutlu oluyorum. herşeyin çok başında olmama rağmen üzerime düşen umutsuzluk gölgesinden kurtulup, kendimi bambaşka bir dünyada buluyorum. işte bunun tüm sebebi : http://pigmelerledans.blogspot.com/
teşekkürler
I try to say goodbye and I choke

22 Ocak 2008 Salı
They tried to make me go to rehab
- konuların zerre kadar ilgini çekmemesi olabilir mi didem?
-gayet tabi!
söyleyiniz bana; saç telinin kalınlığını ölçen hava kaması adlı şahane eser üzerine mi yüzlerce soru çözeyim yoksa karbonun yaptığı ve benim gözümle görmeksizin beynimde canlandırmaya çalıştığım hibritleşmeler üzerine mi? bir değil iki değil böyle onlarca konu var ve aradaki istisnalar dışında hiçbirinden uzun vadede verim alabileceğimi düşünmüyorum. belki bu söylediklerim parabol öğrenen çocucuğun "bakkala gidince bu bi işimize yaramıycak ama hocaaam" isyanına özdeş ama artık bende de tüm bu saçmalıklara boşuna yoracak nöron kalmadı. öğrendiğimiz herşeyi geçici belleğe alıp, öss' den sonra unutmak üzere programlandık mı biz bunca zaman? nası olsa "akşam gene yatıcam" deyip yatağı toplamamak gibi bir durum belki ama isyanım var işte, anlayınız.
hadi fizik, biyoloji filan yine daha somut daha mantıklı şeyler ama kimya tamamen saçmalık saçması. olasılıklar, varsayımlar ve farklı bakış açıları üzerine kurulmuş bir bilim ya da bize öyle yansıtılıyor. hani ne kadar sevmeye çalışırsam çalışayım sevemiyorum. maddemiz, dünyamız gözüyle bakıyorum olmuyor. "aman tanrım ne kadar mucizeviii" diyorum olmuyor. bu müfredat, bu sistem içimden bütün kimya sevgisini koparıp alıyor.
insan yaptığı şeyleri sever, sevdiği şeyleri de yapar zaten. hani biraz sebat dolu bir insan olsam yapıp severim belki ama artık durumu böylece kabullenmiş durumdayım. içinde kimya olmayan bir bölüm istiyorum ve zaten bulduğum bölüm de aynen öyle. tabi bu bölüme girebilmek için kimya yapabilmem gerekiyor ki bundan hiç bahsetmiyorum.
buyrunuz hava kaması

21 Ocak 2008 Pazartesi
14 Ocak 2008 Pazartesi
film arası
13 Ocak 2008 Pazar
no phone, no phone i just want to be alone today

12 Ocak 2008 Cumartesi
benim de söyleyeceklerim var
demiş uykusuz' da umut sarıkaya. doğru demiş. beni anlatmış sanki, biraz.
11 Ocak 2008 Cuma
hoffff
mesela annem bana "yemekten sonra ders çalış biraz" dese; ben bunu önceden planlamış olsam bile çalışmam.
örneğin öss olmasaydı, geleceğim için bu bir dayatma olmasayı ben kendiliğimden çalışırdım, eminim!
10 Ocak 2008 Perşembe
nası yani?
9 Ocak 2008 Çarşamba
8 Ocak 2008 Salı
regardless


7 Ocak 2008 Pazartesi
puf
ama olsun ankaraya en yakışan meteorolojik olaydır kendileri. ankaranın griliğini alır götürür, kısa bir zaman için de olsa. sanki şehir çok masummuş ayaklarına yatar. gökyüzü de pembeleşir, kiraz ağacı görüntüsüne kavuşur. ama biz bu numaraları yer miyiz? yemeyiz.
4 Ocak 2008 Cuma
gün 17
ben birden üzüldüm. elimde çantalarım, poşetlerim, eldivenlerim, atkımla kala kaldım. gözlerim doldu, burnumun ucusu acıdı. ben doğru olanı yaptığıma emindim ama o kokoş kadının beni bu kadar hakir görmesi de canımı yaktı. o anda bu dünyadan çok uzaklara gitmek istedim. güney kutbuna gidip yerçekiminin durmasını istedim. belki uzayın derinliklerinde savrulabilirdim rahatça. hatta belki beni dünyadan gören zavallı gözler kayan bir yıldız bile sanabilirdi. ben küçükken de uzay boşluğuna savrulmak isterdim zaten. uzay boşluğunda parandeler atmak... aah ah ebedi hayalim olacak!
dün dersteyken kar yağmaya başladı. özgeye "ben neden kar yağınca çok mutlu oluyorum?" diye sordum. özge de bana "demek ki büyümemişsin hala" dedi, vakur bir tavırla. düşündüm taşındım ve büyümemekte karar kıldım. akşam da bunun üzerine kuzenimle gece 3' e kadar kar topu oynadık. bembeyaz kristallerde koştuuuk, dolaştık.
insanların benim sırama kamp kurma hallerini sevmiyorum. okuldayken de bir arkadaşım benim sıramı çok severdi. her tenefüs benim kalkmamı fırsat bilip yerime otururdu. geldiğimde beni görmezden gelerek sohbete devam ederdi. ben de bütün tenefüs ayakta beklerdim. şimdi de aynı olaydan dersanede var. arkamda oturan, canım Su'yumdan hoşlanan saygıdeğer arkadaşımız utku her tenefüs benim sıramda. "neyse otur bari" diyip başka bir sıraya oturuyorum mesela bazı derslerde. "peki oluuur" diyor bana pişkince." bre gafil; aşka, sevgiye saygımız sonsuz da sen en yakın arkadaşını yerinden kaldırarak kız tavlayabileceğini mi sandın?" diye sormak geliyor bazen içimden.
böyle esip gürlediğime bakma sevgili blog. nasıl üzgünüm bilsen. en yakın arkadaşlarımdan birini kaybettim. hem de sebepsiz, hem de yersiz... işin kötüsü o bambaşka biriymiş de bana başka yüzünü göstermiş. ne hissettiğimi bile anlayamamaktayım şu sıralar.
hadi canım adios.
2 Ocak 2008 Çarşamba
gün 16
bu arada sevgili összedeler şunu bilin ki tatilden dönmüş hiç bir öss öğrencisi çalışmamıştır. boşuna sormayın, cevap hep aynıdır, en azından atp' nizden tasarruf etmiş olursunuz. şöyle özetleyim ki birebir yaşanmıştır bugün şahsım tarafından:
- ders çalışabildiniz mi ya?
+ yok ben zaten sevgilimle gezdim biliyosunuz. ama geometriden bi test çözdüm bak hahah.
-- ay şekercim valla ben de çalışamadım bi fiziğe baktım şöyle.
- ay iyi bari bişey kaçırmadım.
(aradan iki ders geçer)
- aylık ödevlere başladınız mı ya?
+ ben matematik türkçeyi bitirdim. fenin de fiziği bitti.
-- ben de biyoloji kimya türkçeyi bitirdim.
- ben daha başlamadım ya.
+ oha kızım naptın sen?
--hakkaten ya naptın sen?
- hımmmmmmmmmmmmmmmmmm...
içimden burda "lan ne ara yaptınız hani ders çalışmamıştınız?" demek geldiyse de kendi saflığıma sinirlenip yoluma devam ettim. siz siz olunuz böyle sorular sorup sinirlerinizi yormayınız. yazık, günah.
1 Ocak 2008 Salı
The Bird and the Bee - Fucking Boyfriend
birine güzelce sövmenin en sanatsal, en toz pembe hali.
çok severim, çok çok dinlerim.